Beş Maddede Evrimsel Psikoloji

bes-maddede-evrimsel-psikoloji

Genel olarak bilinenin aksine evrim yüzyıllardır genlerimiz aracılığıyla sadece biyolojik süreçlerimizi etkilememiştir. Tehlikeyle karşılaştığımızda verdiğimiz kararlar, eş seçme stratejilerimiz, neslimizi devam ettirmek için en temel motivasyonumuz olan üreme olgusu ve birçok davranışımızın altında milyonlarca yıllık bir miras yatmaktadır. Bu yazımda evrimin hangi psikolojik süreçlerimizi şekillendirdiğini açıklamamaya çalışacağım.

 

Evrimsel psikolojiden de önce evrimin nasıl ortaya çıktığından bahsetmek çok daha doğru olacaktır. Aslında Darwin’e atfedilen evrim teorisinden çok daha önce Lamarck evrimden tam olarak bahsetmese de aslında türlerin zaman içinde değiştiğini iki ana prensiple açıklıyordu. Birincisi, her türün kendinden daha gelişmiş bir forma geçmek için olabildiği en iyiye gitme gibi bir eğilimi olduğuna inanıyordu. İkincisi ise her yerde sık sık karşılaşılan Zürafa Hipotezi. Lamarck, bazı özelliklerin kalıtımla aktarılarak organizmanın yaşamsal faaliyetlerine katkı sağladığı ve bu sebepten dolayı zürafaların boyunlarının daha yüksekte bulunan taze yaprakları yemek yani en temel ihtiyacımız olan beslenmek için boynunu uzattığını düşündü. Fakat bahsettiği bu boyunlarının uzama durumunun bir anda değil nesiller boyunca yavaş yavaş gerçekleştiğini söylemiştir. Yani en basit şekilde gelecek nesillerin de olası bir uzun ağaçtan yaprak yeme durumuyla karşılaştığında zürafaların bu özelliğinin işe yarayacağına dair bir görüş ortaya attı. Lamarck da Darwin de zaten evrim konusunda hayatta kalmaya veya üremeye yönelik avantaj sağlayan özelliklerin nesiller boyu aktarıldığını, bir zaman sonra ihtiyaç duyulmayan ve böylelikle kullanılmayan özelliklerin ise körelerek bir süre sonra tür içinde gözlenmediğini savunmaktadırlar. Varyasyonlar, yani türün içinde ortaya çıkan değişik özellikler işe yaradığı takdirde kullanılarak bir sonraki nesile aktarılır ve bu aşamadan sonra o varyasyon artık türün bir parçasına dönüşür. Böylelikle sadece o özelliğe sahip olan üyeler ürer, diğerleri kendi kalıtımsal özelliklerini sonraki nesillere aktaramamış olur. Temel doğal seçilime dayalı evrim prensipleri aslında bu kadar basittir. Fakat zürafalar konusunda günümüzdeki çalışmalar eş seçme stratejilerinde de boyunları konusunda rol oynayabileceğini gösteriyor.

 

Konuya girmeden önce değinmek istediğim başka bir nokta şu ki evrim hakkında herkesin bir görüşü varken evrim teorisi ve evrim arasındaki farkın hep atlandığını düşünmekteyim. Evrim, doğada tıpkı diğer doğa yasaları gibi gözlemlenen ve bilim dünyası ve hatta bazı kiliselerce kabul edilmiş bir olguyken, Darwin’in Doğal Seçilim Yoluyla Evrim Teorisi bu mekanizmanın nasıl çalıştığını ve ne gibi durumlarda neden böyle bir yol izlediğine dair açıklamaları içeren bir anlatı niteliği taşır. Yani evrim yadsınamaz bir bilimsel gerçektir ve bilimsel gerçekler bizden onlara inanmamızı beklemezler, zaten hali hazırda vardırlar. Günümüzde farklı evrim açıklamaları da bulunmaktadır fakat bilim dünyasında hem ortaya atıldığı tarihi hem de cesareti bakımından çığır açan teori Darwin’in teorisidir. Bu noktada hemen hemen her yerde bulabileceğiniz 5 madde yerine hala tam olarak bilinmediğini düşündüğüm birkaç noktaya değinmek istedim. Keyifli okumalar!

 

1. Romantik partner olarak birini seçmemizin altında yatan mekanizma nedir?

2. İntiharı evrimsel açıdan nasıl açıklayabiliriz?

3. Neden evrimsel süreçte kadınlar yerine erkekler avcılıkta uzmanlaşmıştır?

4. Dünyaya üremek için geliyorsak eşcinselliğin nasıl bir evrimsel açıklaması var?

5. Psikolojik hastalıkları evrimsel olarak nasıl açıklayabiliriz?

 

1) Romantik Partner ve Eş Seçme Stratejileri

Aslında sadece eş seçme stratejilerinden bahsetmek gerekiyordu fakat günümüzün dünyasında insan ömrünün de bu denli artmasıyla hayatımızın salt amacı olan üremeden uzaklaşarak hayatımızı geçireceğimiz bir romantik partner seçtiğimiz için buna da değinmek gerekebilir diye düşündüm. Öncelikle bu seçimi ikiye ayırmamız gerekiyor :

1. Kadınlara Özgü Eş Seçme Stratejileri

2. Erkeklere Özgü Eş Seçme Stratejileri

Kadınlar eş seçerken belli başlı nitelikleri değerlendirmek zorundalardır çünkü erkek bir gün içinde birçok kadını hamile bırakıp gen aktarımını sağlayabilirken kadınlar 9 ay boyunca sadece bir çocuk dünyaya getirebilmektedirler. Bu yüzden kadınlarla erkeklerin kriterlerinin birbirinden farklı olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Kadınların temel sorunlarını ve getirdikleri adaptif çözümleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Kaliteli genlere sahip erkekleri bulmak (bildiğiniz gibi tıp her zaman günümüzde olduğu seviyede değildi. Bu sebepten kadınlar erkeklerin sağlıklı olmasına dikkat ederek kaliteli genlere sahip olduklarını düşünüyorlardı).

Kendisine ve çocuklarına yatırım yapmaya hevesli olan erkeği seçmek (kadınların iş hayatına girmesi ve kendi gelirlerinin olması ne yazık ki sadece birkaç yüzyıldır gündemde olan bir durum. Bu sebepten kadın uzun yıllardan beri dünyaya getirdiği çocuğu yaşatmak için gerekli bütçeyi ayırabilecek erkeği tercih etmiştir).

Fiziksel olarak kendini ve çocuğunu doğadan ve diğer tehlikelerden koruyabilecek erkeği seçmek (.bu durum genel olarak ataerkil toplumlardan geldiğimiz ve kadınların kas kütlesinin erkeklere oranlara daha az olması sebebiyle oluşmuştur. Daha uzun boy, iri gövde, güç, atletik beceri bakımından iyi olan erkekler yüzyıllardır kadınlar tarafından seçilmektedir).

Komik erkek! Son çalışmalar göstermektedir ki espri yeteneği iyi olan erkekler kadınlar tarafından zeki ve yaratıcı bulunmakta ve böylelikle hala popülaritelerini korumaktadırlar.

Erkekler ise eş seçerken kadınlar gibi uzun süreli bir gebelik geçirmedikleri, aynı anda birçok kadını hamile bırakacak enerjileri olması en temel sebeptir. Çünkü böyle bir durumda erkeğin evlilik ya da uzun süreli bir ilişkiye olan ihtiyacı evrim ilkelerine baktığımızda gereksiz gelebilir. Ancak erkek evlenerek kendine bazı faydalar sağlar: sürekli cinsellik yaşayabileceği bir partneri olur, yeni statüler kazanır. Ayrıca atasal dönemde zaten kadınlar kendilerine bağlı kalacak (ve böylelikle çocuğunun yaşam şansı artacak) erkekleri seçmektelerdi. Çünkü tekrar belirtelim, kadınların yumurta rezervi sınırlıdır ve bunu boşa harcamak istemez! Erkeklerin temel sorunları ve partnerlerinde aradığı özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

Babalık Kuşkusu: Kadınlarda diğer memelilerin aksine övulasyonun gizli bir şekilde gerçekleşmesi yani kadın dışında kimsenin adet döngüsünün hangi döneminde olduğunu bilmemesi erkeklerde babalık kuşkusunu ortaya çıkarmıştır. Böylelikle erkekler bunun önüne geçmek için çeşitli çözümler geliştirmiştir : evlilik bu çözümlerin en bilinenidir. Yine de erkek atasal dönemde evleneceği kadının sadakatinden emin olmak için bakirelik (milyonlarca yıl önce doğum kontrolü olmadığı için) ve evlilik sonrası cinsel sadakat beklentisi içine girmiştir. Günümüzde bekaretin önemi biraz daha azalmış gibi görünse de kültürel farklılıklar mevcuttur.

Kendinden genç kadınlar erkekler için daha çok arzulanır: Erkeklerin genç kadınlara daha çok yönelmesinin en temel nedeni 20’li yaşlarda bir kadının yumurta kalitesi 40’lı yaşlarda bir kadından çok daha iyidir. Erkekler de üreme kapasitesi bakımından daha kaliteli olana gitme eğilimi göstermektedir.

Güzellik standartlarının standartlaşmış olmasının bir nedeni var. Bazı fiziksel ipuçları nesiller öncesinden beri kadınlarının doğurganlığına dair bir şeyler anlatmıştır. “Kadınsı yüzler” daha dolgun dudaklı, büyük gözlü, çıkık yanaklı ve simetrik bulunan yüzler olarak kabul ediliyor. Ayrıca saç kalitesi, temiz ve pürüzsüz cilt gençliği ve sağlığı sinyallerken bel-kalça oranının belli bir standartta olması(.67 – .80) kadının doğurganlığıyla ilgili ipucu vermektedir. Bilimsel çalışmalara göre ise vücuttaki yağın kalça oranında toplanmasına östrojen hormonu sebep olmaktadır. Bir diğer noktada ise beyaz tenin erkeklere çekici gelmesinin sebebi ise beyaz tenin atasal dönemde görülen bir hastalığı en kolay belli eden renk olmasıdır.

 

2) İntiharı evrimsel açıdan nasıl açıklayabiliriz?

Darwin’e ve tabi ki evrime gelen en büyük eleştirilerden biri kuşkusuz ki intihardır. Darwin Türlerin Kökeninde “Doğal seçilim asla kendine zararı olan bir canlıyı üretmez.” argümanını kendisi kullanmıştır. Zaten insanı salt biyolojik süreçlerden ve sürüngen beyinden ibaret ele aldığımızda intihar olgusu hepimize garip gelmektedir çünkü temel dürtümüz yaşamak, üremek ve böylece dünyaya kendimizden bir parça bırakarak aslında bir nevi ölümsüz olmaktır. Uzmanların intihar görüşü initiharın sofistike insan beyninin bir ürünü olduğu yönünde. Zorluklara karşı mücadeleci olma eğilimi gösterdiğimiz bir gerçek ancak psikoloji işin içine katıldığında bireysel farklılıklarımız olduğunu da unutmamız gerekmektedir. İntiharı önleme konusundaki önlemlerimiz dinlerden ve kültürel kodlardan ibaret olduğu için acıyla karşı karşıya gelen sofistike beyin intiharı bir kurtuluş olarak görebilmektedir. Ayrıca yapılan araştırmalar kişinin üreme potansiyelini tehlikede gördüğü zaman intihar etme riskinin arttığını ortaya koymaktadır. Kronik hastalık, rezil olma hissi, başarısızlık, karşı cinsiyetle eşleşmede düşük şans beklentisi, bir genetik yakınına yük olduğunu hissetme gibi durumlarda bireyin kendi üreme şansını düşük görerek yaşamına son verme davranışında bulunması daha yüksek bir ihtimal olabileceği düşünülmektedir.

İntihar konusunda en önemli olan iki uzman kuşkusuz Sigmund Freud ve Emile Durkheim’dır. Freud’a göre insanda iki temel içgüdü bulunmaktadır : Eros ve Thanatos. Eros yaşam içgüdülerini simgelerken Thanatos ölümü açıklar. Yaşam içgüdüleri bireyin temel ihtiyaçlarını ve haz arayışını açıklarken ölüm içgüdüleri bireyin zihninin en derinlerinde ortaya çıkan yıkıcı ve saldırgan tarafıyla özdeşleşmektedir. İlginçtir ki Freud’a göre yaşamın amacı ölümdür çünkü birey bir gün öleceğini bildiği için zihninin bir köşesinde sürekli ölme/yok olmaya dair bir istek hissetmektedir. Ölüme yakın hissetmek için en nihayetinde insan madde bağımlılığı, obezite, sağlığına önem vermeme gibi

self-destruction davranışları sergiler. Freud ile aynı dönemlerde yaşamış olan Durkheim “İntihar” eseriyle dünyada büyük ses getirmiştir çünkü intiharları yaşa, patolojilere, bağımlılığa, dinlere göre ayırıp incelemiş ve sosyokültürel bağlamda ele almıştır. Eğer İntihar konusu ilginizi çektiyse İntihar’ı mutlaka okumanızı öneririm. Durheim’a göre bireyin intiharının altındaki faktörler emosyonel tepkilerin ötesindedir. Örneğin sosyoekonomik durumu kötü olan kişi zaten mutlu olmak için diğerlerine göre daha çok zorlanacağı için oransal açıdan intihar etme olasılığı daha yüksek olacaktır. Fakat yine de intiharı mutluluk-mutsuzluk bağlamında açıklamanın yetersiz olduğunu düşündüğü için çalışmalarına devam etmiş ve 4 farklı intihar tipi ortaya koymuştur. Egoist (bireyin toplumsal çevreye yabancılaşması ve bağlarını koparmasıyla ortaya çıkar), Özgecil (tam tersine çevreyle bağın çok güçlü olmasından kaynaklıdır, birey kendini normlara uymak zorundaymış gibi hisseder), Anomik (toplumda görülen normların değişimi ve değerlerin kaybolmasıyla oluşur) ve Fatalist (buna dair elimizde çok net bilgiler yok) intiharlar Durheim’a göre birbirinden farklılaşmaktadır. Sonuç olarak modern insan beyninin entelektüel olarak çok daha gelişmiş olduğunu söylesek de beraberinde intihar gibi bazı sorunların oranlarını artırdığını söylemek yanlış olmayacaktır.

 

3) Neden evrimsel süreçte kadınlar yerine erkekler avcılıkta uzmanlaşmıştır?

Avcılık ve toplayıcılığın insan için yaklaşık 2 milyon yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Buna ilişkin atılan savlarda kadın ve erkeklerdeki beyin özelleşmeleri gündeme gelmiştir. Evrimsel perspektife göre bilişsel olarak kadınlar nesnelerin yeriyle ilgili bellekte, erkekler ise yer-yön bilgisi ve harita okuma gibi konular bakımından diğer cinsiyete göre daha iyi performans göstermektedir. Hatta bazı çalışmalarda bir yer anlatılırken erkeklerin “doğu-batı” gibi kelimeleri kadınların ise “ağacın yanı” gibi daha somut nesneleri kullandığı bulunuştur. Cinsiyetlerin bilişsel olarak farklılaşması doğada daha iyi oldukları alana yönelmelerini sağlamış olabilir. Fakat bugün biliyoruz ki And Dağlarında elde edilmiş bulgulara göre kadınların avcı olduğu toplumlar da vardır. Buna ilişkin ileri okumalar için kaynaklardan yararlanabilirsiniz.

 

4) Dünyaya üremek için geliyorsak eş cinselliğin nasıl bir evrimsel açıklaması var?

En başta söylemeliyim ki eş cinsellik doğada insan dışında birçok türde görülen bir cinsel yönelimdir. Hatta bizonlar, penguenler, kertenkeleler gibi yaklaşık 500 türde görüldüğüne dair bulgular mevcuttur. Tabi ki eş cinselliğin doğada görünüyor olması bu olguyu açıklığa kavuşturmaz ancak eğer eş cinsellik insanın üreme potansiyeline bir tehdit oluştursaydı zaten bir varyasyon olarak bugüne kadar gelmezdi. Neden evrimin üremeye doğrudan bir katkısı olmamasına rağmen eş cinselliği bu zamana kadar elemediğine bakarsak bununla ilgili birçok görüş mevcut. Ben de birkaçını açıklamaya çalışacağım. Bazı türlerde erkek sayısı azsa dişiler erkeklerde çiftleşip dişilerle yavru bakımına devam ettiğine dair bir nevi tepkisel bir mekanizme mevcuttur. Başka bir açıklamaya göre ise bazı türlerde (örneğin makaklar) eş cinsellik cinsellik yaşamak için araçsal bir nitelik taşır, sadece zevk için görülür. Son olarak da çok olası gördüğüm bir hipotez, dişiler eş cinsel erkekleri seçerek onların genlerinin taşınmasını sağlamış olabilir. Bana kalırsa eş cinsellik olgusunu intiharda olduğu gibi sadece biyolojik bir pencereden değerlendirmemek gerekiyor. Bundan yüzlerce yıl önce solak olan insanlar da toplumda kabul görmediği için oldukça az sayıda oldukları düşünülüyordu. Eş cinsellik konusunda da aynı durumun geçerli olduğunu düşünüyorum, sosyal etki insanların cinsel kimliğini saklamasına hatta reddetmesine neden olmuş olabilir. Bu sebepten şu an eş cinsellerin veya diğer LGBTİQ+ bireylerin sayısı artmış gibi hissediyoruz. Fakat aslında olan şey, kendilerini daha rahat ifade etmeye başlayıp görünür olmaya başladılar.

 

5) Psikolojik hastalıkları evrimsel olarak nasıl açıklayabiliriz?

Psikolojik hastalıkların tarihçesine baktığımızda binlerce yıl önceden beri hasta olan kişinin günahkar, cezalandırılmış, dinen lanetlenmiş görüldüğünü biliyoruz. Ünlü Fransız doktor Philippe Pinel‘e kadar bu olguda çok büyük bir değişim olmamıştır. Pinel günümüzde kullanılan tekniklerin temellerini atmış ve hastalara zincirlere bağlama, lanetleme, toplumdan dışlama gibi konularda büyük değişim yaratmıştır. Bu sebeple şu an kullanılmakta olan terapi teknikleri ve psikiyatrik olgular için büyük bir öncü olmuştur. Peki bu hastalıkların evrimdeki yeri ne?

Öncelikle, psikolojik hastalıkların altında yatan birçok etmen vardır. Genetik aktarım da bundan biridir. Psikolojik hastalıkların nedenlerinden biri, bozukluğu oluşturan genetik mutasyonlar onları ortadan kaldırmasını beklediğimiz doğal seçilimden daha hızlı ortaya çıkmasıdır. Pleiotrpy bir genin iki veya daha fazla farklı etkiye sahip olabilmesidir. Buna göre bazı bozuklukları ortaya çıkaran aleller aynı zamanda bir şekilde üreme başarısını artıracak nitelikte olabilir. Son olarak şu an bizim mental hastalık olarak atfettiğimiz durumlar geçmişte bize işlevsel gelmiş olan adaptasyonlar olabilir (depresyon, madde kullanım bozuklukları gibi) Bunlar şimdilik kabul gören bilimsel açıklamalardır.

Dikkat - Online danışmanlık hizmeti, herkese uygun bir hizmet değildir.
İntihar veya kendine zarar vermek gibi düşüncelere sahipseniz, sitedeki hizmetler size uygun olmayabilir.
Bu durumdaysanız aşağıdaki yardım numaraları ile iletişime geçmenizi tavsiye ederiz.

Acil Yardım Hattı: 112, Polis İmdat Hattı: 155, Aile İçi Yardım Hattı: 183, Uyuşturucu İle Mücadele Yardım Hattı: 191