Kaygılı Bağlanma Örüntüsünde Duygusal Yoğunluk

Psikolog
Ece Nur Duru
22 Aralık 2025

Kaygılı bağlanma örüntüsü, bireyin yakın ilişkilerde terk edilme ve reddedilme korkusunu yoğun biçimde deneyimlemesiyle karakterizedir (Bowlby, 1988). Bu bağlanma stiline sahip bireyler, bağlanma figürlerine karşı aşırı duyarlılık gösterir ve ilişkideki küçük işaretleri tehdit edici bir sinyal olarak algılarlar. Bu durum, duygusal tepkilerin yoğunluğunu artırır. Özellikle belirsizlik içeren ilişki durumları, kaygılı bağlanma örüntüsünde duygusal regülasyonu zorlaştıran tetikleyicilerdendir.
Kaygılı bağlanmaya sahip bireylerde duygusal yoğunluk, genellikle olumsuz duyguların hızlı ve şiddetli şekilde aktive olmasıyla ortaya çıkar. Kaygı, öfke, suçluluk ve çaresizlik gibi duygular kısa sürede artış gösterebilir ve bu duyguların sürekliliği, bireyin ilişkisel doyumunu olumsuz etkileyebilir (Mikulincer & Shaver, 2016). Duygusal yoğunluğun bu denli yüksek olması, bireyin bağlanma figürüne yönelik aşırı yakınlık arayışını ve onay ihtiyacını arttırır.
Duygusal yoğunluğun altında yatan mekanizmalardan biri, kaygılı bağlanma örüntüsünde görülen hiperaktive bağlanma sistemidir. Bu sistem, tehdit algılandığında bağlanma figürüne yönelimi artırırken, aynı zamanda duygusal tepkilerin düzenlenmesini zorlaştırır (Cassidy & Shaver, 2018). Birey, ilişki içindeki en küçük mesafe ya da gecikmeyi bile terk edilme işareti olarak yorumlayabilir ve bu bilişsel çarpıtmalar duygusal yoğunluğu daha da yükseltir.
Kaygılı bağlanma örüntüsünde duygusal yoğunluk, kişilerarası ilişkilerde döngüsel bir yapıya sahiptir. Yoğun duygusal tepkiler, karşı taraf üzerinde baskı oluşturabilir ve bu durum ilişkisel geri çekilmeyi tetikleyebilir. Ortaya çıkan mesafe ise bireyin kaygısını artırarak duygusal yoğunluğu daha da şiddetlendirir (Overall & Lemay, 2015). Böylece birey, hem yoğun yakınlık arayışı hem de yoğun duygusal acı arasında sıkışmış bir ilişki dinamiği yaşar.
Sonuç olarak, kaygılı bağlanma örüntüsünde duygusal yoğunluk, bağlanma sisteminin hiperaktivasyonu, olumsuz bilişsel değerlendirmeler ve yetersiz duygusal düzenleme becerileriyle yakından ilişkilidir. Bu yoğunluk, bireyin ilişkisel işlevselliğini ve psikolojik iyi oluşunu olumsuz yönde etkileyebilir. Klinik müdahalelerde duygusal farkındalık, duygu düzenleme becerileri ve güvenli bağlanma deneyimlerinin desteklenmesi, kaygılı bağlanma örüntüsünde duygusal yoğunluğun azaltılmasında önemli bir rol oynar.



