Karanlıkta Kalan Renkler

karanlikta-kalan-renkler

Depresyonu tanımlarken çoğu zaman istatistiklerden, tanı ölçütlerinden, serotonin seviyelerinden söz ediyoruz. Oysa terapi odasında ilk hissettiğim şey bunlar değil; karşımda oturan insanın yutkunurken boğazında düğümlenen kelimeleri, omuz başına çöken ağırlığı, göz kapaklarının yorgun titreyişini hissediyorum. Depresyon, rakamlardan önce bir sessizliktir: İçeride fırtına koparken dışarıdan bakıldığında duyulmayan o derin sessizlik.


Danışanlarım sık sık “Neden böyleyim?” diye sorar. Çoğu, bu hâlin tembellik ya da zayıflık olduğunu sanır. Oysa depresyon, zihnin ve bedenin birlikte alarm vermesidir. Bazen genetiktir, bazen çocuklukta durdurulmamış bir hüzün, bazen yığılan stres katmanlarının altında sıkışmış bir ruh. Sebep ne olursa olsun, hiç kimse isteyerek karanlığa çekilmez; karanlık, bazen gün ışığından çok daha güçlüdür.


Seanslarda önce “Her şeye rağmen bu sabah buraya gelmiş olman, umudun hâlâ nefes aldığına dair en somut kanıt” derim. Çünkü depresyon, kişinin enerjisini değil, umudunu kemirir. Yataktan kalkmak, diş fırçalamak, bir fincan çay hazırlamak… Dışarıdan küçük görünen her adım aslında bir direniştir. Ve direnen yanımızı büyütmek, terapinin en kıymetli hedefidir.


İçten içe büyüyen bu çöküş hâlini konuşurken şu benzetmeyi sık kullanırım: Depresyon, gökyüzünü kaplayan yoğun bir sis gibidir. Sis, manzarayı değiştirmez ama görüşü kısıtlar. Sevdiğimiz insanlar, başarılarımız, potansiyelimiz orada durur; sadece göremez oluruz. Terapi, o sisin içinde bir fener yakmaya benzer. Fenerin ışığı zayıf olabilir, yolu tamamını aydınlatamayabilir; yine de yönünüzü bulmanız için yeterlidir.


Peki bu fenerin kaynağı ne? Bazen bir antidepresan, bazen düşünce kalıplarını sorgulamak, bazen de günde on dakikalık bir yürüyüş. Ama hepsinden önce, kendinize gösterdiğiniz şefkattir. Depresyonun en acımasız yanı, insanın kendisine acımasızca davranmaya başlamasıdır. “Yetersizim, beceriksizim, kimseye yük olmak istemem.” O iç ses günden güne zehirli bir arkadaş olur. Terapi odasında yaptığımız şey, o sesi yakalayıp masaya oturtmak ve “Senin derdin ne?” diye sormaktır. Çoğu zaman cevap, “Seni korumaya çalışıyorum” olur. Zihnimiz, incinmemek için en sert zırhını kuşanır; o zırhın bedeli, hayattan kopmaktır.


Okuyan herkese küçük bir hatırlatma yapmak isterim: Depresyonun içinden kendi başına yürüyüp çıkmak, bazen mümkün değildir. Nasıl ki kırık bir kemik için doktora gidiyorsak, çöken ruh hâli için de profesyonel yardıma başvurmak en doğal haktır. Utanılacak, saklanacak hiçbir şey yok. Bir psikolog olarak danışanlarımda en çok hayranlık uyandıran özellik, yardım isteme cesareti oluyor. Çünkü karanlıkta “Biri elimi tutabilir mi?” demek, sanılanın aksine zayıflık değil, hayatın tarafını seçmektir.


Şu satırları okurken belki sen de sabahları perdeleri açmakta zorlanıyor, sevdiğin şarkılara karşı bile duyarsız kalıyor olabilirsin. Lütfen bil ki o şarkılar hâlâ aynı melodiyi taşıyor; yalnızca sis sesini bastırıyor. Bir profesyonelle konuşmak, yakın bir arkadaşın omzuna başını yaslamak, ya da sadece bugün kendin için küçük bir iyilik yapmak – örneğin pencereden dışarı bakıp derin bir nefes almak – fenerin düğmesine hafifçe dokunmaktır.


Unutma: Sis daimi değil. Gökyüzü, varlığını unutsan da maviliğinden vazgeçmez. Sen de özündeki renkten vazgeçmiş değilsin; sadece şimdi göremiyorsun. Yardım istemek, o maviliği yeniden hatırlamaya davettir. Ve ben, bu satırları yazarken sana şunu söylemek istiyorum: Yalnız değilsin. Karanlığın içinde sesini duyan biri var. Elini uzatman yeter.

Dikkat - Online danışmanlık hizmeti, herkese uygun bir hizmet değildir.
İntihar veya kendine zarar vermek gibi düşüncelere sahipseniz, sitedeki hizmetler size uygun olmayabilir.
Bu durumdaysanız aşağıdaki yardım numaraları ile iletişime geçmenizi tavsiye ederiz.

Acil Yardım Hattı: 112, Polis İmdat Hattı: 155, Aile İçi Yardım Hattı: 183, Uyuşturucu İle Mücadele Yardım Hattı: 191