Bireysel danışman, İlişki Danışmanı, Eğitim koçu/ Yazışarak Görüşmelerimizi Yapabiliriz...
D. İpek Başer
05 Temmuz 2025
Yas ve kabullenme, insanın yaşamındaki en derin duygusal süreçlerden biridir. Bir kaybın ardından gelen bu süreç, sadece bir sona değil, aynı zamanda bir dönüşüme işaret eder. Sevilen birinin ölümü, bir ilişkinin bitişi, bir hayalin yitimi ya da hayatın beklenmedik bir şekilde değişmesi gibi durumlar, kişide yoğun bir yas duygusu yaratabilir. Bu duygu, yalnızca acı değil; aynı zamanda sevginin, bağlılığın ve geçmişin izlerinin bir yansımasıdır.
Yas süreci genellikle beş evreyle tanımlanır: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Ancak bu evreler herkes için aynı sırayla ya da aynı yoğunlukta yaşanmaz. Kimi insanlar bu evreleri hızla geçerken, kimileri bir aşamada uzun süre kalabilir. Bu farklılık, yasın kişisel ve benzersiz bir deneyim olduğunu gösterir. Yas tutmak, bir zayıflık değil; insan olmanın, sevmenin ve kaybetmenin doğal bir sonucudur.
Kabullenme ise bu sürecin en sessiz ama en güçlü aşamasıdır. Kabullenmek, yaşanan kaybı unutmak ya da acıyı yok saymak değildir. Aksine, o kaybın hayatın bir parçası olduğunu içselleştirmek ve onunla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Kabullenme, geçmişe saygı duyarak geleceğe adım atabilmeyi sağlar. Bu aşamada kişi, kaybın bıraktığı boşluğu inkâr etmeden, o boşlukla yaşamayı öğrenir.
Yas ve kabullenme sürecinde zaman en büyük şifacıdır. Duygular bastırılmadan yaşandığında, kişi zamanla bu acıyı anlamlandırabilir ve içsel bir denge kurabilir. Bu süreçte destek almak, duyguları paylaşmak ve kendine karşı nazik olmak büyük önem taşır. Çünkü yas, sadece bir vedanın değil; aynı zamanda yeniden doğuşun da habercisidir. İnsan kalbi, en derin acılardan bile yeniden filizlenmeyi bilir. Ve her kabulleniş, bir iyileşmenin başlangıcıdır.
Kaygıyı azaltmanın ilk adımı, onu fark etmek ve kabul etmektir. Kişi, kaygılandığı anlarda ne düşündüğünü ve bedeninde neler hissettiğini gözlemleyerek bu duygunun kaynağına ulaşabilir. Bu farkındalık, kaygının kontrolü ele geçirmesini engeller. Ardından, olumsuz düşünceleri sorgulamak ve daha gerçekçi bakış açıları geliştirmek önemlidir. “Ya kötü bir şey olursa?” yerine “Bu düşüncemin bir kanıtı var mı?” sorusu, zihni daha dengeli bir noktaya taşır.
Fiziksel aktiviteler, düzenli uyku ve sağlıklı beslenme de kaygının etkilerini azaltmada önemli rol oynar. Egzersiz yapmak, vücutta mutluluk hormonlarının salgılanmasını sağlar ve zihni rahatlatır. Ayrıca, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi gevşeme teknikleri, sinir sistemini sakinleştirerek kaygı düzeyini düşürür.
Kaygı ile başa çıkmak, zaman ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte kişinin kendine karşı anlayışlı olması, duygularını bastırmak yerine onları tanımaya çalışması önemlidir. Gerekirse bir uzmandan destek almak, bu yolculukta güçlü bir rehberlik sağlayabilir. Kaygı, yok edilmesi gereken bir düşman değil; anlaşılması gereken bir iç ses olabilir. Onu tanıdıkça, üzerinizdeki etkisi azalır ve yaşam daha dengeli bir hale gelir.
Dikkat - Online danışmanlık hizmeti, herkese uygun bir hizmet değildir.
İntihar veya kendine zarar vermek gibi düşüncelere sahipseniz, sitedeki hizmetler size uygun olmayabilir.
Bu durumdaysanız aşağıdaki yardım numaraları ile iletişime geçmenizi tavsiye ederiz.
Acil Yardım Hattı: 112, Polis İmdat Hattı: 155, Aile İçi Yardım Hattı: 183, Uyuşturucu İle Mücadele Yardım Hattı: 191